Tele-ekran o kadar saçma bir şey ki özel hayat diye bir şeye sahip değilsiniz. Her şeyiniz, her anınız izleniyor. Bütün evlerde var bu cihazlardan. Kitabın en önemli karakteri olan Büyük Birader, sizin her anınızı gözlerini kapatmadan gözetliyor ve hafızasına kaydediyor. Tele-ekran aynı zamanda sürekli olarak belli haber anonslarını çalıp duruyor. Sesi kısabiliyorsunuz ama asla tamamen kapatamıyorsunuz. Ah resmen Kuzey Kore.. Kahraman tele-ekranın kör noktasında hayatının en güzel günlerini Julia denen bir kadın ile yaşıyor. Tele-ekranın olmadığı bir otelde buluşuyorlar sürekli. Cinselliğin hat safhada yaşandığı bölümler sizi kitaptan soğutabilir ancak bırakmayın. Unutmayın o da hayatın bir parçası. Elbet sonunda yakalanıyorlar ve hapsediliyorlar. İşkenceye maruz kalıyor aşağılanıyorlar. Birbirlerini satmalarını isteyen Büyük Birader sonunda istediğine ulaşıyor. Kahramanlık hikâyelerinde asıl adam asla sevdiği kadını satmaz, yoldaşlar en ağır işkence altında bile konuşmaz ama bu hikaye koltuğa sizi oturtuyor. Gerçekten bir seçme şansımız var mı? Yoksa aslında çoğumuzun hayatı işkence sırasında ‘’Fareler beni değil, Julia’yı ısırsın’’ diyen Winston gibi mi? Onun en korktuğu şey fareydi, bizlerin ise para mı makam mı şöhret mi? Neye değişirdiniz sevdanızı, neye değişirdiniz davanızı?
Tele-ekrandan öyle korkacak öyle iğreneceksiniz ki. Televizyona veye bilgisayara bakarken bu aklınıza gelecek. Kullanmadığınız zaman fişini çekeceksiniz. Bu romanı okuduktan sonra kamerasını bantlayan kaç kişi var haberiniz var mı? Belkide hayatınız, her şeye bakış açınız değişecek. Yani umarım değişir..
"Duygularını gizlemek, aklından geçenlerin yüzüne yansımasını önlemek, herkes ne yapıyorsa onu yapmak, içgüdüsel bir tepkiydi."
"Winston sanki deniz dibi ormanlarında öylesine dolaşıyordu, canavarca bir dünyada kaybolmuş gibiydi, ama canavar kendisiydi sanki. Bir başınaydı. Geçmiş yok olup gitmişti, geleceği düşlemek olanaksızdı. Ondan yana olduğuna güvenebileceği tek insan kalmış mıydı acaba?"
"Korkunu asla gösterme! Öfkeni asla belli etme! Gözlerindeki azıcık bir kıpırtı seni ele verebilir."
"Bağlılık, düşünmemek demektir, düşünmeye gerek duymamak demektir. Bağlılık bilinçsizliktir."
"Bilinçleninceye kadar asla başkaldıramayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler."
"Geçmiş silinmekle kalmıyor, silindiği de unutuluyor, sonunda yalan gerçek olup çıkıyordu."
"Son, başlangıçta gizliydi."
"İnsanın azınlıkta olması, tek kişilik bir azınlık olması bile, deli olduğu anlamına gelmiyordu."
"Bir doğru vardı, bir de doğru olmayan; doğruya sarıldığın zaman tüm dünyayı karşına bile alsan, deli olmuyordun."
"İnsan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu belki de.