12 Mart 2018 Pazartesi

Mihriban

      Muhakkak "Mihriban" türküsünü dinlemişsinizdir. Musa Eroğlu ile özleşmiş olan türkü eminim her dinlediğinizde içinizi ısıtıyordu.  Çoğunuzun bir Mihriban'ı vardır ve bu şarkı o Mihriban'ı ortaya çıkarır. Peki bu türkünün hikayesini merak ettiniz mi? Sırf şu türküyü çalabilmek için saz öğrenmeye çalışıyorum. "Mihriban saz" diye arattığımda karşıma çıkanları izliyordum ve bir anda "Mihriban türküsünün hikayesi" adlı video karşıma çıktı. Dinleyince çok etkilendim,içim gitti. Zira bunu sizinle paylaşmak isterim.

      Öncelikle 1960 yılında Abdurrahim Karakoç'un, gerçek adını gizleyip "Mihriban" diye seslendirdiği o güzel Anadolu kızının hikayesinden oluşmaktadır..


      Köyde düğün olacaktır. Abdurrahim düğüne misafir olarak gelen kızı ve onun ailesini görür. Bir şekilde tanışmak nasip olur. Mihriban; şefkatli, merhametli, güler yüzlü, temiz kalpli anlamına gelir. İşte bu kız da bunları barındıran bir karaktere sahipti. Bir sabah Abdurrahim Mihriban'ı görmeye gider ancak misafirlerin gittiğini öğrenir. Abdurrahim'in dünyası yıkılır, hayatın onun için bir manası kalmamıştır, aşk acısı yıllarca yüreğine işler.. Bunu fark eden ailesi Mihriban'ı bulmaya çalışır ve Maraş'lı olduğunu öğrenir. Aile Maraş'a gider, uzun aramalardan sonra kızın ailesini bulurlar ve kızı istemeye giderler. İlk "kız küçük" derler. Abdurrahim'in ailesi ısrarcıdır. Bunu gören ailesi gerçeği söyler: "Kız nişanlıdır."


      Abdurrahim kızın nişanlı olduğunu duyunca; "Bir daha bu evde ismi anılmayacak ve konusu geçmeyecek." der.  Aradan 7 yıllar geçer. Abdurrahim'in ateşinin sönmediği anlaşılmıştır. 
Birgün Abdurrahim'in Mihriban'ın evlendiğini öğrenir.. İşte tam bu sırada bu türkü ile duygularını dizelere döker Karakoç. 

Sarı saçlarına deli gönlümü,
Bağlamışım çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü,
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.

Yar, deyince kalem elden düşüyor,
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor,
Lambada titreyen alev üşüyor,
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban.

Önce naz sonra söz ve sonra hile,
Sevilen seveni düşürür dile.
Seneler asırlar değişse bile,
Eski töre bozulmuyor Mihriban.

Tabiplerde ilaç yoktur yarama,
Aşk değince ötesini arama.
Her nesnenin bir bitimi var ama,
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.

Boşa bağlanmış bülbül gülüne,
Kar koysan köz olur aşkın külüne,
Şaştım kara bahtım tahammülüne,
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.

Tarife sığmıyor aşkın anlamı,
Ancak çeken bilir bu derdi gamı.
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban.

Bu şiir türküye dönüşünce duymayan kalmaz. Elbet Mihriban da.. Mihriban bir mektup yazar Abdurrahim'e "Unutmak Kolay Değil" der. Abdurrahim buna karşılık ikinci bir şiir yazar..

“Unutmak kolay mı? ” deme,
Unutursun Mihriban’ım.
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun Mihriban’ım.

Zaman erir kelep kelep…
Meyve dalında kalmaz hep.
Unutturur birçok sebep,
Unutursun Mihriban’ım.

Yıllar sinene yaslanır;
Hatıraların paslanır.
Bu deli gönlün uslanır.
Unutursun Mihriban’ım.

Süt emerdin gündüz-gece
Unuttun ya, büyüyünce…
Ha işte tıpkı öylece,
Unutursun Mihriban’ım.

Gün geçer, azalır sevgi;
Değişir her şeyin rengi.
Bugün değil, yarın belki,
Unutursun Mihriban’ım.

Düzen böyle bu gemide;
Eskiler yiter yenide.
Beni değil, sen seni de,   
Unutursun Mihriban’ım."

Abdurrahim, verdiği bir röportajda, "O aşk, masum bir aşktı. Güzel bir aşktı.Bırakalım öyle kalsın. Ne adı Mihriban, ne saçları sarı..." demiştir.Bir gün "Mihriban'ı göreceğinize inanıyor musunuz?" sorusuna ise: "Bilmiyorum, görmek de istemiyorum. Değişmiştir şimdi. Ben onun nazarında değiştim, o benim nazarımda değişti. Niye görelim? Öyle kalsın ya... İnsanların gönülde kalması, gözde kalmasından daha iyidir." der. İşte böyledir içimizi yakan Mihriban'ın hikayesi. Abdurrahim Karakoç'a ait seslendirmesini dinlediğinizde o Mihriban'ın hâlâ bir yerlerde olduğunu samimiyeti ile anlayacaksınız. Benim en çok dikkatimi çeken dize:"Lambada titreyen alev üşüyor." Bu dizenin arkasında sonsuz duygu, sonsuz hissiyat yatıyor. Böyle bir aşkı hissetmeden bu dize çıkar mıydı oysa ki? Tüm bu yaşananlardan sonra şiiri okurken ya da en azından şarkısını dinlerken bu olayı dikkate almayı unutmayın. Yalanların doğru olduğu bir zamanda böyle bir sevgiyi görmek çok zor, değil mi? Karakoç, yüreğini şiirlerine yansıtan, şiirlerini kendi dilinden, kendi tarifinden yazan başarılı bir şairdir. Malesef; bir sanatçının değerinin anlaşılması için ölmesi gerekiyor. Umarım bu ve bunun gibi şairlere gerektiği değer verilir. Abdurrahim Karakoç 7 Haziran 2012 tarihinde içindeki Mihriban ile hayata gözlerini yumdu. Dünya böyle alçak gönüllü, samimi insanlardan oluşsaydı daha da yaşanılabilir bir yer olurdu değil mi? Yalanların, çıkarların, gündeliklerin olmadığı bir hayatta yaşamak birçoğumuzun isteğidir.  Olmayacak şeyler..





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder