22 Mart 2018 Perşembe

Elfida

      Unutulmayan eserlerin neredeyse hepsinin bir hikayesi vardır. Günlerce hatta yıllarca dinlediğimiz müziklerin hikayelerinden bi:haberiz. Bu hikayeler ile tanışınca dinlediğimiz müzik daha da buruk bil hal alacaktır. Size bu gece(01.14) "Elfida" şarkısının içinize dokunacak hikayesinden bahsedeceğim. Birçoğunuzun tanıdığı Haluk Levent ACİL'e ait olan şarkının hikayesini bizzat kendisi açıklamıştır. Sebebi bu yazıyı şarkı hakkında konuşulan polemikleri bitirmek içindir. Öncelikle biraz Haluk Levent'ten bahsetmek istiyorum. İddia ediyorum bu adamı sevmeyen yoktur. Kendisinin sevmemizin en önemli sebebi de halkın içinden, bizden biriymiş gibi davranmasıdır. Sosyal medyada illaki karşınıza çıkmıştır. İçten ve esprili çıkışları olan, kötü olduğuna inandığı insanlardan lafını esirgemeyen, yardım talebinde bulunanlardan yardımını geri çevirmeyen bir insandır. 2017 yılında AHBAP derneğini kurmuş ve şu an Türkiye'nin neredeyse her ilinde faaliyetlerine devam etmektedir.  İsterseniz hemen şimdi sitesinden derneğe kayıt olabilirsiniz. AHBAP'ın bulunduğu her bölgede ihtiyaç sahipleri belirlenip yardımlar yapılıyor. Öğrenciler göz bebeği ve yardım konusunda hep ilk sıradalar. Çocukların bayram sevincini gönlünce yaşamalarını sağlıyorlar.  Lösemi hastası kardeşlerine hep destek, tam destek vermeyi ihmal etmiyorlar. Bunun gibi birçok şey sayabiliriz. Ancak şu an asıl konumuza dönmek istiyorum. 

      Haluk Levent, kanser hastası çocukların bakımını üstlenmiş bir isimdir. "Elfida" da küçük yaşta hayatını kaybeden bir kız çocuğuna ithafen yazılmış. Şarkının adı Elfida, ancak kızın adı "Beyzanur". Bu şarkının kendisine yazıldığından habersiz, bu dünyaya veda etmiş. Beyzanur ile dört yaşlarında tanıştığını söyleyen Haluk Levent, babasının ise bir emekçi olduğunu belirtmiştir. Haluk Levent, Beyzanur'a destek olma amacı ile tedavi gördüğü Cerrahpaşa Tıp Fakültesini ziyaret ederdi sık sık. Sürekli doktorlar ile irtibat halinde olan Haluk Levent'e günün birinde bir doktor "Bu kızı gözden çıkartın Haluk Bey" diyor. Yanında da müzisyen arkadaşı Emrah Aydoğdu var. Emrah, bu lafın üzerine aklına gelen ilk kelimeyi söylüyor: “Elfida”. Osmanlıca’daki anlamı gözden çıkarılan kadın demek. Haluk Levent bu sırada arkadaşına sarılır ve ağlamaya başlar. Bunun üzerine Emrah Aydoğdu ile birlikte "Elfida" şarkısını yazmış. Bu şarkıyı son günlerinde Beyzanur'a söylemiş ancak Beyzanur "Elfida"nın o olduğundan habersizdir. Haluk Levent şarkının sözlerini şu şekilde açıklıyor: "O dönemde şirketlerim batmış, sözlerdeki 'Omzumda iz bırakma, yüküm dünyaya yakın,' şunu ifade etmek içindi: zaten dünya kadar batmışım, sıkıntılıyım, Beyzacığım ne olur bari sen gitme demek içindi. O sözlerdeki 'yüzyıllardır sarılmamış kolların' cümlesi, anne ve babası gece gündüz nöbetteydiler. Beyzanur'un kırılganlığından hasta yatağından dolayı sarılamıyorlardı. Gerçekten sarılabildiklerini görmedim. Sisliydi kirpiklerin ve gözlerin yağmurlu sözleri ise Beyzanur'un gerçekten hep yağmurlu gözleri vardı hayata tutunmaya çalışan...O dönemde hastane personeline Bakırköy'de bir konser verdim. Beyzanur'a iyi baksınlar diye onların gecesine katıldım. O gece evden başka bir yere kaldırılan Beyzanur'u kaybettik. Ardından anne ve babasından rica ettim. Yıllardır Beyzanur'un babasıydınız. Evet kızımızı kaybettik. Lütfen bir çocuk daha yapın dedim. Aradan bir yıl geçti beni aradılar. Haluk Abi bir kız çocuğumuz oluyor. 'Adını Elfida koyun.' dedim ve kızları oldu. Adı Elfida. Şu anda o Elfida belki de 8-9 yaşlarında ve bir okulda okuyor. Ablasının ismini taşıyor.Bu şarkıyı o dönemlerde söylerken birçok kişi söyledi. Ben bu şarkıyı ticari amaçla kullanmak ve vermek istemedim ve vermedim de. Bu başka bir şeydi. Bir Akdeniz Akşamları faciası daha yaşamak istemiyordum. Biliyorsunuz Akdeniz Akşamları muazzam bir şarkıdır aslında. O dönemin bir öyküsüdür ama herkes okuya okuya artık içimizden gelmeyecek hale geldi. Elfida'nın öyle olmasını istemiyordum o çok özel bir şarkıydı ama ben yurtdışındayken benim bilgim dahilinde olmadan Ankaradan bir müzisyene verilmiş şarkı. Çok üzüldüm ve kızdım. Ailesi beni aradı, çok özür diledim. Vermeme kararı aldık şarkıyı. Burada ailesinin de çok mücadelesi oldu Beyzanur ile ilgili ve tekrar hayata döndürülmesiyle ilgili. Onların acılarını hep paylaşmaya çalıştım. Kısacası Elfida'nın öyküsü bu. Başka hiçbir öyküsü yok." 


Yüzün geçmişten kalan
Aşka tarif yazdıran
Bir alaturka hüzün
Yüzün kıyıma vuran
Anne karnı huzur
Çocukluğumun sesi
Senden bana
Şimdi zamanı sızdıran

Şımartılmamış aşkın
Sessizliğe yakın
Kimbilir kaç yüzyıldır
Sarılmamış kolların
Sisliydi kirpiklerin
Ve gözlerin yağmurlu
Yorulmuşsun
Hakkını almış yılların

Elfida
Bir belalı başımsın
Elfida
Beni farketme sakın
Omzumda iz bırakma 
Yüküm dünyaya yakın
Elfida
Hep aklımda kalacaksın

Elfida
Sen eski bir şarkısın
Elfida
Beni farketme sakın
Omzumda iz bırakma 
Yüküm dünyaya yakın
Elfida 
Hep aklımda kalacaksın


      Hep aklımda kalacak Elfida. Bu yaşanmışlık beni çok etkiledi. Hepimiz yaşamak için ölümü bekliyoruz. Beyzanur en huzurlu yerde, hepimiz oraya ulaşmak için nefes alıyoruz..  


                                           Ve Elfida...

16 Mart 2018 Cuma

Apollo 11

      Bugün size 16 Temmuz 1969 yılında NASA tarafından gerçekleştirilen Ay yüzeyine yapılan ilk uzay yolculuğunu olan Apollo 11 uzay gemisi ve mürettebatından bahsedeceğim. Apollo 11 uzay aracı; astronot ve erzakların bulunduğu komuta modülü, yön değiştirme için ve yakıt-motorların bulunduğu kontrol modülü ve Ay’a iniş yapabilmek için kullanılan Ay modülünden oluşmaktadır. Bu yolculuğu  "Bir insan için küçük bir adım, insanlık için dev bir sıçrayış.” diye tarif eden ekip sekiz gün süren bu uzay yolculuğundan sonra ekip Dünya’ya geri dönmüştür. Fakat bazı kişiler, kurumlar veya otoriteler NASA'nın Dünya'dan yaklaşık olarka 385.000 km uzakta olan Ay'a hiçbir zaman bir uzay aracı göndermediğini ve Apollo uçuşlarının tamamen komplo olduğunu iddia etmişlerdir. Teorisyenlerin iddialarından bahsedecek olursam;

      Bir iddiaya göre Ay'a çıkılma videosu bir stüdyoda çekilmiştir. Diğer bir iddia ise bu video ABD başkanlarının bile özel izinle girebildiği 51. bölgede çekilmiştir. Bazı teorisyenlere göre ABD, soğuk savaşı Ay'a ayak basan ilk ülkenin kazanacağına inanıyordu ve o zamandaki teknoloji ile bunun imkansız olacağı da biliyordu. Bu amaç ile ABD böyle bir düzenek kurdu. Teorisyenlerin bazı iddiaları şunlardır;

1-Atmosferin olmadığı yerde bayrağın dalgalanması mümkün değildir.

2-Dünya'dan bile çıplak gözle görülebilir yıldızların atmosfer olmayan Ay yüzeyinden daha net görülmesi gerekirken, fotoğraflardan hiçbir yıldızın olmaması,

3-Ay’da adım atarken astronotların ayakları bile iz bırakıyorsa, nasıl olur da koskoca füze inerken iz bırakmaz.

4-NASA Ay’da kullandıkları tek ışık kaynağının güneş olduğunu öne sürmüştür. Fakat fotoğraftaki gölgeler aksini iddia etmektedir gibi iddialarda bulunmuşlardır.

      NASA'nın bu iddialara vermiş olduğu cevaplara gelirsek;

İddia 1-NASA, bayrak yer çekiminin dünyadakinden 6 kat küçük olduğu Ay'da astronotlar tarafından kurulma esnasında oluşan titreşimden dolayı buruştuğunu ve bu yüzden rüzgarla dalgalanmadığı halde dalgalanıyormuş gibi gözüktüğünü cevap olarak vermiştir.

İddia 2-Bunun sebebi, yapılan tüm Ay inişlerinin gündüz Güneş gökteyken yapılmış olmasıdır.

İddia 3-Uzay aracının sert ve düz bir kayanın üzerine inmesinden ve astronotların ayak izlerinin sadece Ay yüzeyinin yumuşak olan bölgelerinde belirgin olmasından bahsetmek gerekir.

İddia 4-Güneş tek ışık kaynağı değildir. Dünya, Ay'ı Ay'ın Dünya'yı aydınlattığından çok daha fazla aydınlatır. Ayrıca Ay yüzeyinin yansıtıcı yapısının Güneş ışığını çok yüksek seviyelerde yansıtması da bazı cisimlerin paralel olmayan gölgelerini oluşturma konusunda büyük rol oynar.

Not:Bir süreden sonra bu teorisyenler projenin gerçekliğini kabul etmişlerdir.

      Armstrong, Buzz Aldrin ve Michael Collins’i taşıyan Apollo 11 20 Temmuz’da Ay’a vardı. Bir çoğunuz bu uzay aracının içerisinde Ay'a yürüyen ilk insanların "Neil Armstrong" ve "Buzz Aldrin" olduğunu da biliyoruz. Ancak kimse Michael Collins'in varlığından ve başarılı bir astronot olduğundan haberdar değildir. Michael Collins, 1969 yılında Ay'a ulaşan Apollo 11'in 3 kişilik mürettebatından biriydi. Yani Ay'a ilk adım atan astronotlar ile birlikteydi. Neil Armstrong ve Buzz Aldrin Ay üzerinde adımlar atarken, Michael Collins Apollo 11'in içinde Ay yörüngesinde turlamak ile görevliydi. Uzay aracı, Ay'ın Dünya'ya bakmayan karanlık yüzüne geçtiği zaman radyo sinyalleri Ay tarafından engellenmiş ve Michael Collins'in Dünya ile tüm bağlantıları kesilmişti ve elbette diğer 2 astronot ile de. Michael Collins Ay'ın arka yüzünde geçirdiği 48 dakika boyunca en yalnız anlarını yaşar ve insanlık tarihine geçer. Böylelikle Dünya'dan en uzak mesafede bulunan kişi oldu kendisi. Apollo 11'e ve astronotların görevlerine dönelim. Ay Modülü, inecek uygun bir yer aramanın uzun sürmesi yüzünden yakıtı bitmek üzereyken, 20:17’de Ay yüzeyine indi. Armstrong Dünya’ya “Houston, burası Sükûnet Üssü. Kartal kondu.” mesajını gönderdi. 

Önceden kararlaştırıldığı şekilde modülden önce Armstrong çıktı. Merdivenin son basamağına gelince kısaca durup yüzeyi tarif etti: “Çok ince taneli, neredeyse pudra gibi. Şimdi iniyorum…” Sol ayağıyla attığı ilk adımın ardından, kendisini dinleyen yaklaşık 450 milyon Dünyalıya o ünlü sözünü söyledi: “Bir insan için küçük bir adım, insanlık için dev bir sıçrayış.”

      Yirmi dakika sonra Aldrin de Ay’a ayak bastı. Astronotlar iniş noktasına bir plaket bıraktılar, ABD bayrağını diktiler, 20 kg taş örneği topladılar ve üç tane bilimsel araştırma cihazı kurdular. Son olarak Armstrong 60 metre uzaktaki bir kratere yürüdü ve oraya, hayatını kaybeden Sovyet kozmonotları Yuri Gagarin ve Vladimir Komarov ile Apollo 1 astronotları Gus Grissom, Ed White ve Roger B. Chaffee anısına bir paket bıraktı. Astronotlar iki buçuk saati araç dışında olmak üzere ay yüzeyinde toplam 21 saat 37 dakika zaman geçirdiler.

Bu arada yürüyüş sırasında Armstrong ne ezan sesi duydu, ne de “iyi şanslar Bay Gorsky” dedi. : )

      Komuta modülüyle birlikte paraşütlerle Büyük Okyanus'a düşen astronotlar uzaydan mikroorganizmalar getirebilecekleri endişesiyle 21 gün karantinada tutulmuşlardır.Dünyaya döndükten sonra Armstrong tekrar uzaya çıkmadı. Şahsen en çok merak ettiğim olaylardan birisi Michael Collins'in, Ay'ın karanlık yüzünden Dünya'yı görüp göremediğidir. Ay'ın göremediğimiz tarafının ise Güneş ışığı almadığı düşüncesi aklımıza gelebilir. Ay’ın kendi etrafında dönen bir gök cismi olduğunu unutmamamız gerekiyor. 1965 yılında  Sovyetler Birliği uzay aracı olan Zond 3, Ay’ın arka tarafıyla ilgili bilgilerimizi arttırdı. 68 dakika boyunca oldukça kaliteli fotoğraflarını çekti. Dokuz gün sonra ise çektiği fotoğrafları birkaç ay boyunca Dünya’ya iletmeye devam etti. ABD ise 1966 ile 1967 yılları arasında Ay Yörünge Aracı Programı dahilinde beş insansız uzay aracı yolladı.  633 tane yüksek çözünürlüklü, 211 tane orta çözünürlüklü fotoğraf çekilmiş, yörünge araçları toplamda Ay’ın yüzeyinin yüzde 99’unun yüksek kaliteli haritasını çıkarmışlardır. Bu uzay araçlarının hepsi de Apollo uçuşlarında iletişim tehlikesi oluşturmamaları için Ay’a çarptırılmışlardır. Hemen bir yıl sonra, 1968’de Apollo 8 görevi ile ABD’li Astronot William Anders, Ay’ın arka yüzünü gören ilk insan olmuştur. Önümüzdeki 20 yıl içinde insanlık tekrar uzayı keşfe çıkmaya hazırlanmakta. Gidilecek yerlerden biri de tabii ki Ay’ın karanlık tarafı olacaktır. Dünya ve Ay’ın evrimini daha iyi anlamak için, Ay’ın iki yüzünün jeolojisi oldukça farkı olduğu için ciddi derecede önem taşımakta. Burada yapılacak araştırmalar sonucunda düşündüğümüzden daha karmaşık bir oluşum süreci ortaya çıkabilir. Sabırsızlanıyorum.. Bundan sonra bilim konusunda daha fazla yazı yazacağım..


12 Mart 2018 Pazartesi

Mihriban

      Muhakkak "Mihriban" türküsünü dinlemişsinizdir. Musa Eroğlu ile özleşmiş olan türkü eminim her dinlediğinizde içinizi ısıtıyordu.  Çoğunuzun bir Mihriban'ı vardır ve bu şarkı o Mihriban'ı ortaya çıkarır. Peki bu türkünün hikayesini merak ettiniz mi? Sırf şu türküyü çalabilmek için saz öğrenmeye çalışıyorum. "Mihriban saz" diye arattığımda karşıma çıkanları izliyordum ve bir anda "Mihriban türküsünün hikayesi" adlı video karşıma çıktı. Dinleyince çok etkilendim,içim gitti. Zira bunu sizinle paylaşmak isterim.

      Öncelikle 1960 yılında Abdurrahim Karakoç'un, gerçek adını gizleyip "Mihriban" diye seslendirdiği o güzel Anadolu kızının hikayesinden oluşmaktadır..


      Köyde düğün olacaktır. Abdurrahim düğüne misafir olarak gelen kızı ve onun ailesini görür. Bir şekilde tanışmak nasip olur. Mihriban; şefkatli, merhametli, güler yüzlü, temiz kalpli anlamına gelir. İşte bu kız da bunları barındıran bir karaktere sahipti. Bir sabah Abdurrahim Mihriban'ı görmeye gider ancak misafirlerin gittiğini öğrenir. Abdurrahim'in dünyası yıkılır, hayatın onun için bir manası kalmamıştır, aşk acısı yıllarca yüreğine işler.. Bunu fark eden ailesi Mihriban'ı bulmaya çalışır ve Maraş'lı olduğunu öğrenir. Aile Maraş'a gider, uzun aramalardan sonra kızın ailesini bulurlar ve kızı istemeye giderler. İlk "kız küçük" derler. Abdurrahim'in ailesi ısrarcıdır. Bunu gören ailesi gerçeği söyler: "Kız nişanlıdır."


      Abdurrahim kızın nişanlı olduğunu duyunca; "Bir daha bu evde ismi anılmayacak ve konusu geçmeyecek." der.  Aradan 7 yıllar geçer. Abdurrahim'in ateşinin sönmediği anlaşılmıştır. 
Birgün Abdurrahim'in Mihriban'ın evlendiğini öğrenir.. İşte tam bu sırada bu türkü ile duygularını dizelere döker Karakoç. 

Sarı saçlarına deli gönlümü,
Bağlamışım çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü,
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.

Yar, deyince kalem elden düşüyor,
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor,
Lambada titreyen alev üşüyor,
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban.

Önce naz sonra söz ve sonra hile,
Sevilen seveni düşürür dile.
Seneler asırlar değişse bile,
Eski töre bozulmuyor Mihriban.

Tabiplerde ilaç yoktur yarama,
Aşk değince ötesini arama.
Her nesnenin bir bitimi var ama,
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.

Boşa bağlanmış bülbül gülüne,
Kar koysan köz olur aşkın külüne,
Şaştım kara bahtım tahammülüne,
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.

Tarife sığmıyor aşkın anlamı,
Ancak çeken bilir bu derdi gamı.
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban.

Bu şiir türküye dönüşünce duymayan kalmaz. Elbet Mihriban da.. Mihriban bir mektup yazar Abdurrahim'e "Unutmak Kolay Değil" der. Abdurrahim buna karşılık ikinci bir şiir yazar..

“Unutmak kolay mı? ” deme,
Unutursun Mihriban’ım.
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun Mihriban’ım.

Zaman erir kelep kelep…
Meyve dalında kalmaz hep.
Unutturur birçok sebep,
Unutursun Mihriban’ım.

Yıllar sinene yaslanır;
Hatıraların paslanır.
Bu deli gönlün uslanır.
Unutursun Mihriban’ım.

Süt emerdin gündüz-gece
Unuttun ya, büyüyünce…
Ha işte tıpkı öylece,
Unutursun Mihriban’ım.

Gün geçer, azalır sevgi;
Değişir her şeyin rengi.
Bugün değil, yarın belki,
Unutursun Mihriban’ım.

Düzen böyle bu gemide;
Eskiler yiter yenide.
Beni değil, sen seni de,   
Unutursun Mihriban’ım."

Abdurrahim, verdiği bir röportajda, "O aşk, masum bir aşktı. Güzel bir aşktı.Bırakalım öyle kalsın. Ne adı Mihriban, ne saçları sarı..." demiştir.Bir gün "Mihriban'ı göreceğinize inanıyor musunuz?" sorusuna ise: "Bilmiyorum, görmek de istemiyorum. Değişmiştir şimdi. Ben onun nazarında değiştim, o benim nazarımda değişti. Niye görelim? Öyle kalsın ya... İnsanların gönülde kalması, gözde kalmasından daha iyidir." der. İşte böyledir içimizi yakan Mihriban'ın hikayesi. Abdurrahim Karakoç'a ait seslendirmesini dinlediğinizde o Mihriban'ın hâlâ bir yerlerde olduğunu samimiyeti ile anlayacaksınız. Benim en çok dikkatimi çeken dize:"Lambada titreyen alev üşüyor." Bu dizenin arkasında sonsuz duygu, sonsuz hissiyat yatıyor. Böyle bir aşkı hissetmeden bu dize çıkar mıydı oysa ki? Tüm bu yaşananlardan sonra şiiri okurken ya da en azından şarkısını dinlerken bu olayı dikkate almayı unutmayın. Yalanların doğru olduğu bir zamanda böyle bir sevgiyi görmek çok zor, değil mi? Karakoç, yüreğini şiirlerine yansıtan, şiirlerini kendi dilinden, kendi tarifinden yazan başarılı bir şairdir. Malesef; bir sanatçının değerinin anlaşılması için ölmesi gerekiyor. Umarım bu ve bunun gibi şairlere gerektiği değer verilir. Abdurrahim Karakoç 7 Haziran 2012 tarihinde içindeki Mihriban ile hayata gözlerini yumdu. Dünya böyle alçak gönüllü, samimi insanlardan oluşsaydı daha da yaşanılabilir bir yer olurdu değil mi? Yalanların, çıkarların, gündeliklerin olmadığı bir hayatta yaşamak birçoğumuzun isteğidir.  Olmayacak şeyler..





4 Mart 2018 Pazar

Breaking Bad

      Bugün "Breaking Bad" adlı dizi hakkında konuşacağım. ABD  drama televizyon dizisidir. Eğer ki izlemediyseniz bence bu yazıyı okumayı bırakın -ağır spoiler içerir- derhal izlemeye başlayın. Şiddetle öneriyorum.  Baş rolünde "Bryan Cranston" var. Kendisini "Köstebek" ve "All the way" filmlerinden bilirsiniz. Dizide "Walter White" adlı kimya öğretmenini canlandırıyor. Ailesinin gereksinimlerini karşılayabilmek için araba yıkamacısında ek iş yapmaktadır. Bir süre sonra akciğer kanseri olduğunu ve kısa bir ömrünün kaldığını öğrenir. Walter bir engelli çocuğa sahiptir. Ailesine öldükten sonra para bırakabilmek için methamphetamin(uyuşturucu) yapmaya başlar. Ancak bunu tek başına üstlenemez, eski öğrencisi olan "Jesse Pinkman" adlı karakter ile rastlandı sonucu uyuşturucu işine girer. Kendisi o zamanların en saf uyuşturucusunu pişirir ve ticareti ise Pinkman'a yükler. Böylelikle dizi başlamış olur. Öncelikle dizinin 4. ve 5. sezonunda çığır açtığını söyleyebilirim. 2. ve 3. sezonda dizi biraz sıkıcı gelecektir eminim bunun sebebi ise "Skyler" adlı kadındır. Kendisi Walter'ın müstakbel eşi olur. İnanılmaz kaprisli bu kadın yüzünden diziyi bırakmanın eşiğinden döndüm zira bırakmadığım için aşırı mutluyum. Zamanım olsa bu hazzı bir kere daha tatmak isterim.
      

      Oyuncuların performansı harika, günler rutinler halinde çekilmiş ve son derece sansür-süzdür. Cinsellik ise en doğal haliyle sahnede sergilenmiştir. Oyuncular kendisini rollerine çok kaptırmış bunun örneğini "Tuco" adlı psikopat herifte göreceksiniz. Pinkman'ın "bitch" deyişi akıllarınıza kazınacaktır. Dizinin final bölümünü ağzım açık izlemiş olup böyle bir finalin başka hiçbir dizinin yapamayacağını düşünüyorum. Ayrıca bazı araştırmalar yaptım ve çok ilginç bilgiler edindim. Sizinle paylaşmak isterim. 
     
       -Walter'ın çatıya fırlattığı pizzanın tek bir seferde çekilmesi, 

      -Jesse Pinkman karakterinin ilk sezonda ölmesinin planlanması,
   
      -Breaking Bad aslında California'da çekilecekmiş ancak prodüksiyon daha az vergi yükü çeksin diye set Albuquerque'ye taşınmış.

      -RJ Mitte(Walter'ın oğlu), tıpkı dizide oynadığı karakter gibi beyni hasar görmüş,

      -Dizide söylenen tüm "yo" ve "bitch" sözleri senaryoda vardı, bunların %1 kadarı doğaçlamaydı.

      -Dizinin introsunda gözüken formül, metamfetaminin ta kendisi

      -SaveWalterWhite.com diye bir site gerçekten var.(Mükemmel)

      -Final bölümünün adı Felina, demir, lityum ve sodyumun simgelerinden oluşuyor. Demir=kan, lityum=meth, sodyum=gözyaşı. 

      -Pinkman hayatı boyunca oyunculuk dersi almamış.

En çok hoşuma giden ise bu diziden sonra dönemim uyuşturucuları gerçekten mavi renk almış. Bu diziyi hâlâ izlemediyseniz hayatta zevk alacak bir şeyiniz vardır. 

"Who are you talking to right now? Who is it you think you see? Do you know how much I make a year? I mean, even if I told you, you wouldn't believe it. Do you know what would happen if I suddenly decided to stop going into work? A business big enough that it could be listed on the NASDAQ goes belly up. Disappears! It ceases to exist without me. No, you clearly don't know who you're talking to, so let me clue you in. I am not in danger, Skyler. I am the danger. A guy opens his door and gets shot and you think that of me? No. I am the one who knocks!"

                                                To W.W.
                            MY STAR, MY PERFECT SILENCE.

2 Mart 2018 Cuma

Yumurtanın Geometrisi

-Yumurtanın neden bir tarafı yuvarlak, diğer tarafı sivridir?

      Eğer köşeli olsalardı kenarları dayanıklılık açısından çok zayıf olurdu. Şüphesiz böyle bir yumurtayı yumurtlamak da tavuk için bir işkence olurdu. Aslında dış yüzeyi en dayanaklı geometrik şekil küredir ama bu şekildeki bir yumurta da bulunduğu yerden yuvarlanıp gidince nerede duracağı belli olmaz. 

Hemen hemen tüm kuş yumurtalarının bir tarafı daha yuvarlak diğer tarafı da daha incedir. Bu şekil, yumurtaların yuvada birbirlerine en yakın ve en az hava boşluğu bırakacak şekilde durmalarını sağlar. Böylece hem ısı kaybı önlenir hem de yuvadaki yerden en iyi şekilde faydalanılır. 

Yumurta yuvarlanıp gittiğinde düz gitmez, ince tarafı üstünde dairesel bir yol çizer ve başladığı yere yakın bir noktada durur. Yani bu şekli ile yumurtanın düz bir yüzeyde yuvarlanarak kaybolup gitmesi mümkün değildir. Asıl önemlisi bu şekli ile yumurtanın kuştan veya tavuktan daha rahat çıkmasıdır. Genel tahminin aksine yumurtanın yuvarlak yani daha geniş tarafı önce çıkar. Hem bunu hem de yumurtanın her iki tarafındaki farklı şeklini sağlayan yumurtanın çıkış yolu üzerindeki kaslardır. 

Yumurta, yumurta kanalını kesik kesik hareketlerle geçer. Buradaki dairesel kaslardan sırası ile geçerken, yumurtanın önündeki kas gevşek durumda iken arkasındaki kas kasılır, daralır. 

Yumurta bu kanalın başında iken küre şeklindedir. İlerlemesi sırasında arkada kalan dairesel kaslar büzüşerek hem yumurtayı ileri iterler hem de bu kısmına baskı yaparak konik bir şekil almasına sebep olurlar. Çıkışa kadar yumurta kabuğu da sertleşir ve bu haliyle dışarı çıkar. Yumurtanın şeklinin ve kalın kısmının önce çıkışının nedeni de budur. Sürüngenlerde ise bu düzenek yoktur. Onların yumurtaları çıkışta küresel şekildedir.